Buradasınız :  Tasavvuf Klasiklerinden
Kategori:
Tasavvuf Klasiklerinden
9704 kez Okunmuş

Bir Mürşide Tabi Olmak Gerekli midir?

Ömer Ziyâuddîn Gümüşhânevî (k.s.) hazretlerine sorulur:

 
Şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de, tasavvuf ve tarikat büyüklerini, yol gösterici bir şeyh ve mürşid olarak benimsemek, onlara intisâb etmek doğru mudur? İslâmî emir ve yasaklara uygun bir davranış mıdır?
 
Cevap olarak şöyle der:
 
Tasavvuf ve tarikat şeyhlerini, mürşid olarak tanımak, onların irşâd ve işaretlerine göre özümüzü, sözümüzü ve davranışlarımızı düzenlemek şer’-i şerîfe uygun, güzel ve hatta herkes için lüzumlu bir husustur.
 
Kendisine manevi bir kir ve bulanıklıktan azade “kalb-i selîm”(Şuarâ, 26/89) ihsan edilmeyen kişinin, kâmil bir şeyh ve mürşidden gönül hastalıklarından kurtulma çarelerini öğrenip uygulaması vaciptir.
 
Zahirî ilimleri öğrenmenin lüzumuna gelince; kalbi kirleten ve gönül hayatını körelten duygulardan arınabilmek için bu ilimleri öğrenmekten uzak kalmak mümkün değildir. Gelmiş-geçmiş büyük alimlerin pek çoğu, zahirî ilimlerde kemâle erdikten sonra, manevi hayata girmişler, seyr-ü sülük sonunda terakki ederek irşâd mevkiine yükselmişlerdir.
 
“Aklı başında ve alim olan kimselerden doğru yolu göstermelerini isteyiniz ki doğru yolu bulabilesiniz. Onları dinleyin. Söz ve nasihatlerine uyun. Gösterdikleri yoldan dışarı çıkmayın. Aksi halde pişman olursunuz.” (Hadis-i şerif)
 
“Mü’min mü’minin aynasıdır.” (Hadis-i şerif)
 
“Şeyhi olmayan kimsenin şeyhi şeytandır.” (Bâyezîd-i Bistâmî)
 
Bir başka ifade ile de: “Kılavuzu olmayan kişinin yol göstericisi şeytandır” denilmiştir.
 
Nitekim İmam Kuşeyrî, meşhur Risâle’sinde şöyle buyurmaktadır: “Bakıcısız ve bahçıvansız, dağ başında kendiliğinden büyüyen ağaç, yaprakla donansa bile meyve vermez. Meyve verse de lezzeti, bağ ve bahçe meyvelerinin lezzeti gibi olmaz. Böyle bir ağaç bir yerden diğer bir yere nakledildiği zaman hem çok güzel olur, hem de bol meyve verir. Çünkü ona emek verilmiş ve üzerinde tasarruf vuku bulmuştur.”
 
Şer’-i şerif, köpeklerin bile eğitilip terbiye edilebileceğini kabul etmiş, öldürdüğü veya yakaladığı av hayvanının helâl olabilmesi için bu konuda yetiştirilmesini şart koşmuştur. Aksi takdirde sıradan bir köpeğin getirdiği avın eti yenmez. (Rûhu’l-Beyân)
 
Muhakkak ki köpek, hayvanların temiz olmayanlarından biri, et ve et ürünlerine karşı da en muhteris olanıdır. Buna rağmen o bile terbiyeyi kabul edip eğitilebiliyor, onun ete ve kemiğe karşı olan ihtiras ve arzusu kırılabiliyor da, mahlûkatın madden ve ma’nen en şereflisi olan insanın bunu kabul etmemesi nasıl düşünülebilir? Bu yüzden meşâyih-i kirâm: “Kurtarıcısı ve yol göstericisini görmeyen ve bulmayan kişi kurtulamaz” buyurmuşlardır.
 
Bizim için Resûlullah’ın (s.a.v.) hayatında, takip edilmesi gereken en güzel örnekler vardır. Bu sebeple Resûlullah’ın (s.a.v.) muhterem ashabı bütün ilim, edep ve ahlâkî davranışlarını, Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz’den almışlardır. Bir kısım sahabeden: “Def’i hâcet şekline varıncaya kadar her şeyi biz Allah’ın Resûlü’nden öğrendik” haberi rivayet edilmiştir.
 
Fahreddin er-Râzî ise: “Bizi dosdoğru yola ilet” (Fatiha, 1/6) ayet-i kerimesinde Cenab-ı Hak sadece “sırâta’l-müstakîm” ifadesi ile iktifa etmemiş peşinden “Kendilerine nimet lütfettiğin kimselerin doğru yoluna ilet” (Fatiha, 1/7) ibaresini ilave etmiştir. Bu durum, müridi, vuslata hidayet makamlarına ve mükâşefeye götürecek bir yolun bulunmadığına, ancak kendisini doğru yola sevk edecek, yanlışlık ve sapıklıktan koruyacak bir şeyh ve mürşide uyması halinde hidayetin gerçekleşebileceğine delâlet eder, demektir.[1]
 
Bu eksiklik ve ihtiyaç bütün varlıklar için geçerlidir. Zira onların akılları hak ve hakikatin idrakine, doğruyu eğriden ayırma gücüne yeterli değildir. Bu sebeple, eksik ve kendi kendine yeterli olmayan kimselere, kendisine uyulan ve yol gösterici olan kâmil bir mürşid gereklidir. Böylece onun eksik aklı, mürşidin kâmil aklı ve doğru tavsiyeleri ile takviye edilsin. O da böylece saadetlerin yoluna ve kerametler basamağına ulaşabilsin. Bu gerçeğe işaret etmek üzere: “Önce arkadaş sonra yol” denmiştir. Adı geçen ifadeler ışığında: herkes için hem hissî hem de manevi bir mürşidin bulunmasının zaruri olduğu söylenebilir.[2]
 
 
 
____________________________________________

[1] Fahreddin er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, Beyrut, 1990, 1/154
[2] A.g.e.



2 Kişi Beğendi

Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir