Buradasınız :  Tasavvuf Klasiklerinden
Kategori:
Tasavvuf Klasiklerinden
14346 kez Okunmuş

Sûfi Yumuşak Huylu Olur!

Sûfilik ahlâkından biri de insanlara yumuşak davranmak, insanların eziyetlerine sabır ve tahammül göstermektir. Resûlullah’ın (s.a.v.) insanlarla iyi geçinmesine dair şöyle bir rivayet bize ulaşmıştır: Ashabdan biri, yahûdîler tarafında ölü olarak bulundu. Resûlullah (s.a.v.) bu sebeple hiç kimseyi sıkıştırıp zulmetmedi. Hak sahiplerinin hakkının üzerinden uzun bir süre geçmesine fırsat vermeden öldürülenin akrabalarına yüz deve diyet ödedi.[1] Hâlbuki ashab ihtiyaç içinde idiler ve bir deveyi bile kaybetmekten korkuyorlardı.

 

 
Resûlullah (s.a.v.), her şeyi hoş karşılamasının bir gereği olarak asla hiçbir yemeği beğenmezlik etmezdi; hiçbir hizmetçiyi azarlamazdı. Şeyh Ziyâuddin Abdulvahhâb b. Ali, Enes’in (r.a.) şöyle buyurduğunu nakleder: Resûlullah’a (s.a.v.) on yıl süreyle hizmet ettim. Bana asla “üf” bile dememiştir. Bana, yaptığım bir şey için “Bunu niçin böyle yaptın?” demediği gibi, yapmadığım bir şey için de “Bunun niçin yapmadın?” dememiştir. O, insanların en güzel huylu olanıydı. Elim Allah Resûlü’nün elinden daha yumuşak bir atlas ve ipeğe dokunmamıştır. Resûlullah’ın (s.a.v.) terinden daha güzel kokan bir misk ve kokuyu da koklamadım.[2]
 
Aile efrâdı, komşu, arkadaş ve halkın hepsiyle iyi geçinmek sûfilik ahlâkındandır. Eziyete sabır ve tahammül, nefsin cevherini, gizli tabiatını ortaya koyar. “Her şeyin cevheri vardır. İnsanın cevheri aklıdır. Aklın cevheri de sabırdır” denilmiştir.
 
Ebû Zür’a Tâhir’in bize naklettiği bir hadis-i şerifte Abdullah b. Ömer’in (r.a.) rivayetiyle Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasına karışıp onların ezalarına sabreden mümin, insanlar arasına karışmayarak onların ezalarına sabretmeyen müminden daha hayırlıdır.”[3]
 
Haberde şöyle vârid olduğuna göre Efendimiz (s.a.v.); “Sizden biriniz Ebû Damdam kadar da mı olamıyorsunuz?” diye sormuş, sahabîler de; “Ebû Damdam ne yapardı?” deyince, Efendimiz (s.a.v.); “Ebû Damdam, sabah olunca: Bugün malımı bana zulmedene bağışladım. Beni döveni ben dövmeyeceğim. Bana sövene sövmeyeceğim. Bana zulmedene zulmetmeyeceğim, derdi”[4] buyurdu.
 
Ebû Zerr’in (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Nerede olursan ol, Allah’tan kork! Kötülüğün hemen arkasından bir iyilik yap ki, onu mahvetsin. İnsanlara iyi ahlâkla muâmele et!”[5]
 
İnsanlarla iyi geçinmek kadar kişinin akıllılığına, ilminin ve hilminin çokluğuna delâlet eden bir başka şey yoktur. Nefis, isteğinin aksini yapandan hoşlanmaz, kin ve öfke nefsin metanetini yok eder. İyi geçinme sayesinde nefsin şiddeti kesilir, nefis tiksinme ve hafif meşrepliğinden vazgeçer. Bir hadis-i şerfte: “İntikamını almaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimse kıyamet gününde mahlûkatın gözleri önünde dilediği hûri ile evlenmek üzere muhayyer bırakılır”[6] buyurulmuştur.
 
Cabir (r.a.) Resûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivâyet eder: “Cehennemin kendisine haram olduğu kimseyi size haber vereyim mi? İnsanlarla kolay anlaşan, yumuşak tabiatlı ve insanlara yakınlık gösterene cehennem haramdır.”[7]
 
Ebû Mes’ûd el-Ensârî (r.a.) şöyle rivâyet eder: Resûlullah’a (s.a.v.) bir adam getirilmişti. Adam, Resûlullah’ın huzurunda titremeye başlayınca Efendimiz: “Titreme, ben melik değilim, Kureyş’ten kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum”[8] buyurdu.
 
Sûfilerin yumuşak yönüyle ilgili birisinin şöyle bir sözü rivâyet edilir: “Kolay anlaşılır, yumuşak huyludurlar. İnsanlara kolaylık gösterirler, şereflidirler, insanları iyi idâre ederler, konuşurlarsa kötü söz söylemezler, çekişirlerse ileri gitmezler. Onlardan birine rastlarsan, ‘gece yol yürüyene yol gösteren yıldızlar misali insanların efendilerine rastladım’ de!”
 
Ebu’d-Derdâ’nın (r.a.) rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yumuşaklıktan nasip alan, hayırdan hissesini almış demektir. Yumuşaklıktan mahrum olan, hayırdan mahrumdur.”[9]
 
Şeyhimiz Ziyâuddin Ebu’n-Necib yazdırarak bize şöyle bir hadis-i şerif nakletti: Bir bedevî anlatıyor: Huneyn gazvesinde ayağımdaki kalın ayakkabı ile (farkında olmadan) Resûlullah’ın ayağına basarak incittim. O da elindeki kırbaçla hafifçe bana vurdu ve: “Bismillah, canımı yaktın” dedi. Ben kendi kendime: “Resûlullah’ı incittim, yumuşak davranmalı ve yumuşak konuşmalıyım” diye düşündüm. Bir geceyi, Allah’a malum olduğu üzere, bu düşünce ile geçirdim. Sabah olunca bir adam: “Filan nerede?” diye beni arıyordu. Ben hemen: “Dünkü o hadise benden vâki olmuştu” dedim ve korkarak Resûlullah’ın yayına gittim. Resûlullah (s.a.v.) bana: “Sen dün ayakkabınla benim ayağıma basarak canımı yaktın. Ben de sana elimdeki kırbaçla vurdum. Şu seksen koyun senin, al götür onları” buyurdu.
 
 
Kaynak: Sühreverdî, Avârifu’l-Meârif, 306-309
 
 

____________________________________________


[1] Buhâri, Diyât, 22; Müslim, Kasâme, 2-6; Ebû Dâvûd, Zekât, 26; Nesâi, Kasâme, 3-5.
[2] Buhâri, Menâkıb, 23; Müslim, Fezâil, 1/81, 82; Dârimî, Mukaddime, 10; İbn Hanbel, 3/107.
[3] İbn Mâce, Fiten, 23; İbn Hanbel, 3/43
[4] Kenzü’l-Ummâl, 3/ 337
[5] Dârimi, Rikak, 64.
[6] Ebû Dâvûd, Edeb, 3; Tirmizî, Birr, 74; İbn Mâce, Zühd, 18; İbn Hanbel, 3/438.
[7] Tirmizî, Kıyâme, 45.
[8] İbn Mâce, Et’ime, 30.
[9] Dârimî, Mukaddime, 12.

 




2 Kişi Beğendi

Bu Yazılarda Dikkatinizi Çekebilir